Bir zamanlar, Akdeniz’in berrak sularının kenarındaki Demre kasabasında, herkes Noel Baba’yı sadece kutlamalarla tanıyordu. Ancak kasabanın tarihinin derinliklerinde, bu tanınmış kahramanın adının ardında gizli bir hikaye yatıyordu.
Noel Baba, adını almadığı zamanlarda, gerçek adıyla Aziz Nikolaos olarak tanınan bir rahipti. Fakat yıllar geçtikçe, onu tanıyan herkesin hayalinde farklı bir kahramanlık öyküsü şekillenmişti. Ancak, Demre’deki bazı yaşlılar, bu kahramanlıkların sadece hikayeler olmadığını, gerçek bir maceranın bir parçası olduğunu söylerdi.
Bir kış sabahı, Demre’nin huzurlu sokakları, kasabaya gelen bir yabancı tarafından karıştırıldı. Bu kişi, sırtında eski bir harita taşıyan ve gözlerinde gizemli bir parıltı olan bir adamdı. Adı Adrian’dı. Bir zamanlar, Aziz Nikolaos’un kaybolan hazinesinin izini süren cesur bir maceracıydı. Efsaneye göre, hazine sadece gerçekten iyilik yapmak isteyen birinin ulaşabileceği bir yerdi. Ama ne zaman ki insanlar bencil ve çıkarcı olmaya başladılar, hazine kaybolmuş ve bir daha kimse ona ulaşamamıştı.
Adrian, Demre’yi ziyaret etmeye karar verdi çünkü harita, hazineye giden yolu gösteren son ipucunu veriyordu. Fakat haritanın son kısmı, yalnızca Aziz Nikolaos’un gerçek kalbinin olduğu yere, yani Kaş’a doğru gidiyordu. Birçok maceracı yıllarca bu yolu aramıştı, ancak hepsi başarısız olmuştu. Şimdi ise Adrian, bu yolculuğu tamamlamak için cesurca yola çıkmıştı. Ancak bir sorun vardı; hazineyi bulmanın yolu, sadece fiziksel engelleri aşmakla değil, aynı zamanda doğru kalpten çıkacak bir iyilikle de mümkün olacaktı.
Adrian, Demre’de ilk olarak eski bir tapınağa gitti. Tapınak, zamanla terk edilmişti, ama hala çok önemli bir sır taşıyordu. Tapınakta eski yazılar vardı, fakat bunları çözmek için Aziz Nikolaos’un içsel bilgelik ve sevgisini taşıyan birine ihtiyacı vardı. Adrian, tam da o sırada, kasabadan tanıdığı bir çocuğa rastladı. Çocuk, adeta her zaman başkalarına yardım etmeyi, herkese iyilik yapmayı bir görev kabul ediyordu. Adrian, çocuğa yaklaştı ve “Beni takip et, hazinenin izini süreceğiz,” dedi.
Çocuk ve Adrian, tapınaktaki ipuçlarını izleyerek Kaş’a doğru ilerlediler. Yolda, karşılarına devasa kayalıklar ve sarp yamaçlar çıktı. Çocuk, kayaların üzerinden geçerken birden yere düştü, ayağı burkulmuştu. Adrian, hızla dönerek çocuğu kucakladı. Çocuk acı içinde gülümsedi, “Benim için endişelenme, ben iyiyim.” Adrian, şaşkın bir şekilde, “Gerçekten, senin gibi biri her zaman iyilik yapıyor. Bunu kimse beklemezdi,” dedi. Çocuk gülerek, “İyi kalpli olmak, en büyük hazine,” diye cevap verdi.
Kaş’a ulaştıklarında, büyük bir fırtına beklenmedik bir şekilde onları sardı. Ancak, Adrian ve çocuk, karanlıkta birbirlerine tutunarak ilerlemeye devam ettiler. Fırtına hızla dindi ve onlar, antik bir kaya mezarının önünde durdular. Burada, Aziz Nikolaos’un kaybolan hazinesinin gerçek sırrı yatıyordu.
Mezarın kapakları açıldığında, içeride altın ve mücevherler yoktu. Bunun yerine, içeriye doğru bir ışık yayıldı. Işığın kaynağı, bir aynaydı. Aynaya bakınca, Adrian ve çocuğun yansıması birdenbire değişti. Yansımalarda, her ikisi de mutlu, huzurlu ve içsel barışa sahip birer insan olarak görünüyordu. Aynadan yayılan ışık, bir başka ışık kaynağına bağlanıyordu. Bu ışık, tüm kasaba, hatta tüm Akdeniz boyunca yayılmaya başladı. O an anlaşıldı: Gerçek hazine, kendini başkalarına adamak ve kalpten gelen iyiliği dünyaya yaymaktı.
Adrian, gözlerinde bir parıltı ile döndü ve Demre’ye geri döndü. Çocuk ise, kasabaya adeta yeni bir umut ışığı getirmişti. Hazinenin ne altın ne de mücevherlerden oluştuğunu, aslında en değerli şeyin insanın içinde taşıdığı iyilik olduğunu herkese anlattı.
O günden sonra, Demre, Kaş ve Fethiye’deki herkes, Noel Baba’nın gerçek mirasının sadece hediye dağıtmak değil, her zaman iyilikle dolu bir kalbe sahip olmak olduğunu anlamıştı. Ve her yıl, Adrian’ın ve çocuğun hikayesi, kasabalarda dilden dile yayıldı, çünkü o gerçek hazine her zaman insanın kalbinde bulunuyordu.